SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EYMAN VE’N-NUZUR BAHSİ

<< 3257 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا أَبُو تَوْبَةَ الرَّبِيعُ بْنُ نَافِعٍ حَدَّثَنَا مُعَاوِيَةُ بْنُ سَلَّامٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِي كَثِيرٍ قَالَ أَخْبَرَنِي أَبُو قِلَابَةَ أَنَّ ثَابِتَ بْنَ الضَّحَّاكِ أَخْبَرَهُ أَنَّهُ بَايَعَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَنْ حَلَفَ بِمِلَّةٍ غَيْرِ مِلَّةِ الْإِسْلَامِ كَاذِبًا فَهُوَ كَمَا قَالَ وَمَنْ قَتَلَ نَفْسَهُ بِشَيْءٍ عُذِّبَ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَيْسَ عَلَى رَجُلٍ نَذْرٌ فِيمَا لَا يَمْلِكُهُ

 

Sabit b. Dahhâk (r.a)'in Ebû Kılâbe'ye haber verdiğine göre;

 

O, (yani Sabit) Ağacın altında Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e bi'at etmişti. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

 

"İslâm dininden başka bir din üzerine yalan yere yemin eden kişi, dediği gibidir. Kendisini bir şey (âlet) ile öldüren kimse, kıyamet gününde onunla cezalandırılır. Sahibi olmadığı bir şeyi adakta bulunana bir şey lâzım değildir."

 

 

İzah:

Buharî, eymân, cenâiz, edeb; Müslim, eymân; Tirmizî, nüzür; Nesâî, eymân; İbn Mâce, keffarât; Ahmed b. Hanbel, IV, 33, 34.

 

Hadisin Buharî'deki rivayetinde Sâbit'in Hz. Nebi'le ağaç altında biat ettiğine dair bir kayıt mevcut değildir. Yi­ne Buharî'nin rivayetinde buradakinden farklı olarak mü'mine lanet etme­nin ve küfür isnad etmenin, onu öldürmek hükmünde olduğu da bildirilmek­tedir. Bu rivayet, Kitabü'n-Nüzûr'daki rivayettir.

 

Aynî; lanet etme ve küfre insad etmenin mü'mini öldürmek gibi olu­şundan maksadın, haramlık yönünden olduğunu söyler.

 

Kitabu'l-Cenâiz'deki rivayette ise; bu ilâveler olmadığı gibi hadisin ne­zir (adak) ile ilgili olan bölümü de mevcut değildir. Ayrıca, Ebû Dâvûd'ta ki, "Bir şeyle kendini öldüren kimse" bölümü; Buharî'nin bu rivayetinde, "kendisini bir demirle öldüren kimse..." şeklindedir.

 

Metinden anlaşıldığı üzere; hadisin ravisi Sabit b. Dahhâk ağaç altında Rasülullah'a bi'at edenlerdendi. Hatta Ebû Davud'un rivayeti; Hz. Nebi (s.a.v.)'in bu sözleri, adı geçen bi'at esnasında söylediği intibaını vermektedir.

 

Ağacın altında edilen bu bi'ata; "Rıdvan Bi'atı" denilir. Bu hadisenin özeti şudur:

 

Hz. Nebi (s.a.v.) H. 6 senesinde Zilkade ayında yanında 1400 sahâbî olduğu halde Kabe'yi ziyaret etmek maksadıyla Mekke'ye doğru yola çıktı. Ancak Kureyşlüer, müslümanları Mekke'ye sokmak istemiyorlardı. Bu­nun için, süvarilerini müslümanların önüne çıkardılar. Halbuki Hz. Peygam-ber'in maksadı savaş değil, Kabe ziyareti idi. Onun için, sahâbîler yanlarına yolcu kılınandan başka silah almamışlardı. İhramlı idiler ve yanlarında kur­banlık develeri vardı. Bu yüzden Hz. Nebi Efendimiz Kureyşlilerle kar­şılaşmamak için yolunu değiştirdi. Sarp yollardan geçti ve Hudeybiye deni­len yere vardı. Fakat Kureyşlüer burada da karşılarına çıktılar. Müslüman­larla Kureyşlüer arasında elçiler gidip geldiler. Her ne kadar Hz. Nebi (s.a.v.); gayesinin, savaş etmek değil Kabe'yi ziyaret etmek olduğunu söylü­yorsa da Kureyşlüer bir türlü müslümanları Mekke'ye sokmak istemiyorlar­dı.

 

Hz. Nebi; son olarak Hz. Osman'ı Kureyşlilerle görüşmesi için Mekke'ye gönderdi. Hz. Osman'ın Kureyşle görüşmesi uzun sürdü, bu yüz­den dönüş gecikti. Müslümanlar arasında, Hz. Osman'ın öldürüldüğü şayi­aları dolaşmaya başladı. Bu şaiya Hz. Nebi(s.a.v.)'in kulağına kadar geldi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), Kureyş'in yaptığını yanma bırakmak iste­meyerek bütün ashabtan İslâm davası uğrunda canlarını feda etmeleri için bi'at istedi. Müslümanların tümü kılıçlarının kabzalarını tutarak yemin etti­ler. Bu bi'at bir ağacın altında yapıldı. Erkek kadın tüm mü'minler, sonuna kadar Hz. Nebi'le birlikte sebat edeceklerine, ondan ayrılmayacakla­rına and içtiler.

 

İşte bir ağaç altında edilen ve Rıdvan Bi'atı diye meşhur olan bi'at bu­dur. Kur'an-ı Kerim'de bu bi'attan şu şekilde bahsedilir:

 

"Mü'minler sana o ağacın altında bi'at ettikleri zaman, Allah onlardan razı olmuştu. Cenab-ı Allah onların kalbindeki itilâsı biliyordu da onlara huzur ve sekinet vermiş, onları pek yakın bir fetih ve zaferle mükafatlandırmıştı."[Fetih 18]

 

Hadis-i şerif hüküm itibarıyla üç bölümü ihtiva etmektedir. Şimdi bu bölümleri ayrı ayrı ele alıp açıklayalım:

 

1- "İslâm'dan başka bir din anarak yalan yere yemin eden kişi dediği gibidir." Bu yeminden maksat; "Şöyle edersem kâfir olayım, yahudi ola­yım..." gibi yeminlerdir. Bir kimse bu şekilde yemin eder de sözünü yerine getirmezse dediği gibi, yahudi ya da hıristiyan olur.

 

Kâ'dî İyaz, bu konuda şöyle der: "Bu hadisin zahirine göre bu tür ye­minlerle, İslâm gider ve dediği gibi olur. Bu söylenilenin, yemini bozmaya bağlanması da muhtemeldir. (Yani dediğini yerine getirmez, yemini bozarsa dediği gibi olur.) Büreyde'nin Rasûlullah (s.a.v.)'den rivayet ettiği şu hadis bu ihtimale delildir: "Bir kimse ben İslâm'dan beriyim der de eğer yalancı ise, dediği gibidir. Doğru ise İslâm'a salim olarak dönmeyecektir." Her halde bundan maksat, tehdid ve azab bakımından mübalağaya işarettir. Oriun, bu­nunla yahudi olacağı veya İslâm'dan beri olacağı değildir. Sanki, yahudi gi­bi cezaya müstehaktir demiş gibidir. Hz. Nebi'in: "Namazı terkeden kâfir olmuştur" sözü bunun benzeridir. Bu tür sözler şeriat örfünde yemin sayılır mı, sayılmaz mı? Bu sözlerini yerine getirilmemesi halinde de keffaret gerekir mi, gerekmez mi?

 

Nehaî, Evzaî, Sevrî, Ebû Hanîfe'nin talebeleri, Ahmed ve İshak; bun­ların yemin olup, bozulması halinde keffaretin gerekli olduğu görüşünde­dirler. Şafiî, Mâlik ve Ebû Ubeyd'e göre ise, bunlar yemin değildir, sözde durmamakla kekffareti gerektirmezler. Ancak bunu söyleyenler, isteF sözle­rinde sadık ister yalancı olsunlar, günahkârdırlar."

 

Aynî, hadisteki "yalan yere" kelimesinin, yalan yere yemin ma­nasına olmayıp yalan yere yemin ettiği dinleri ta'zim olduğunu söyler. Ay-nî'nin anlayışına göre; İslâm dininden başka dinleri ta'zim eden her zaman ve her halükârda yalancı olacağından dolayı, kişinin sözünde sadık veya ya­lancı olması arasında fark yoktur.

 

Aynî, İbnü'l-Cevzî'nin; "Yemin eden kişi, kendince büyük olan şeylere yemin eder. Küfür dinlerinden birini ta'zim eden kişi de kâfire benzer" de­diğini naklettikten sonra, şunları söyler: "Gerçekten kâfir olmuştur. Kâfire benzemek bundan aşağıdır."

 

İbn Hacer de hadisteki, "O dediği gibidir" sözünden muradın; tehdid ve azabda mübalağaya delâlet etmesinin veya kişinin o dinden olduğuna hüküm edilmemesinin muhtemel olduğunu söyler. Askalânî'nin beyanına gö­re; böyle diyen kişi, dediği dine inananın hak ettiği azabı hak etmiştir.

 

Münzirî'nin görüşü de bu tür sözlerle yemin etmenin sahibini yahudi veya kâfir kılmayacağı istikametindedir.

 

islâm dininden başka dinler adına yemin etmenin, şer'an yemin sayılıp sayılmayacağı konusu "Yeminler kitabının" başındaki mukaddimede ve "Put­lar adına yemin" konusundaki hadislerin şerhinde daha geniş olarak izah edilmiştir.

 

2- "Kendisini bir şeyle öldüren, kıyamet günü onunla azab edilir." Çünkü onun cezası, ameli cinsinden olur. İbn Dakîkı'1-İyd, bunun; uhrevî cezala­rın dünyevî cinayetler cinsinden olduğuna benzediğini söyler. Bundan, insa­nın kendisini öldürmesinin günahının başkasını öldürmenin günahı gibi ol­duğu anlaşılmaktadır. Çünkü insanın nefsi mutlak olarak kendisinin değil, Allah'ındır. Kişi onda istediği gibi tasarrufta bulunamaz. Ancak Allah'ın izin verdiği şekilde tasarrufta bulunabilir.

 

Aynî, İbn Battâl'ın şöyle dediğini nakleder:

 

"Kişinin kendi kendini öldürmekle dinden çıkmadığında, fakihler ve ehl-i sünnet âlimleri müttefiktirler. Onun cenaze namazı kılınır ve günahı kendi-sinedir. Ömer b. Abdilaziz ve Evzaî'den başka kimse, onun namazını kıl mayı mekruh saymamışlardır. Doğrusu umumun dediğidir. Çünkü Hz. Pey­gamber (s.a.v.) müslümanların cenaze namazını kılmayı sünnet kılmış, kimse­yi istisna etmemiştir. Onun için hepsinin namazı kılınır."

 

Aynî, İbn Battâl'ın bu sözlerine; Ebû Yusuf'a göre de, kendi kendini öldürenin cenaze namazının kıhnmadığını ekler. Ebû Yusuf; böylelerinin, kendilerine zulmederek eşkiya ve yol kesici zümresine dahil olacakları görü­şündedir.

 

3- "Kendi sahibi olmadığı bir şeyle adakta bulunan kimseye bir şey lâ­zım değildir." İbn Melek, bunu şu şekilde izah eder: "Allah hastama şifa verirse, -kendisinin olmayan bir şahıs için- filân hür olsun" demek gibidir.

 

Tıybî de şöyle der: "Sahibi olmadığı bir köleyi azad etmek veya başka­sının koyununu kurban etmek üzere adakta bulunan kişiye -sonradan o şey­ler bunun mülküne girseler bile- adağına vefa etmesi gerekmez."

 

Mukaddimede işaret edildiği gibi; adanılan şeyin adayanın mülkünde olması nezrin şartlarındandır.